Myanmar'da askeri darbenin üzerinden bir yıldan fazla zaman geçti. Ordu, Ulusal Demokrasi Birliği (NLD) hükümetine el koymuş, ülkenin en önemli demokrasi simgesi konumundaki fiili lider Aung San Suu Çii'nin siyasi hayatını sonlandırmıştı. Darbeye karşı halktan gelen beklenmedik yoğunluktaki protestoları dizginleyebilmek içinse şiddetin her türlüsüne başvurdu. Ordunun darbe karşıtı sivillere yönelik insanlık dışı müdahalesi, barışçıl protestoları kısa zamanda silahlı çatışmalara dönüştürdü. Askeri yönetimi meşru kabul etmeyen Suu Çii yanlısı siyasetçiler önce Ulusal Birlik Hükümeti (NUG) adıyla kendi "sivil hükümetlerini" kurdu, daha sonra cunta karşıtı silahlı gruplarla iş birliği yaparak Halk Savunma Güçleri (PDF) adıyla, çoğunluğu protestoculardan oluşan "alternatif Myanmar ordusunun" temellerini attı.
Myanmar'da askeri darbenin üzerinden bir yıldan fazla zaman geçti. Ordu, Ulusal Demokrasi Birliği (NLD) hükümetine el koymuş, ülkenin en önemli demokrasi simgesi konumundaki fiili lider Aung San Suu Çii'nin siyasi hayatını sonlandırmıştı.
Yaşanan gelişmeler ülkeyi içinden çıkılmaz bir istikrarsızlığa sürüklerken aylardır süregelen iç savaş ortamı, ağır insani ve ekonomik krizleri beraberinde getirdi. Myanmar ordusu, muhalefetin yoğun olduğu şehirlerde internet erişimini engelleme, sivil yerleşim alanlarına saldırma ve nüfuz sahibi aktivistlerin çocuklarını rehin alma gibi her türlü yöntemi denedi. Yeniden demokrasi isteyen sivillere karşı uygulanan bu yöntemler şimdiye kadar 2 binin üzerinde can kaybı, 11 binin üzerinde gözaltı ve 114 idam kararını beraberinde getirdi.
Myanmar ordusu, dünyanın gözü önünde kendi halkını katlederken, direnmeye çalışan demokrasi yanlılarının ihtiyacı olan en önemli şey uluslararası müdahale.
Çatışmalardan ötürü ülke genelinde 750 bin civarında sivil, evini terk ederek sığındığı dağlık ve ormanlık bölgelerde her türlü salgın hastalığa karşı korunmasız, temiz su ve gıdadan uzak halde yaşamını sürdürüyor. Sadece yerinden edilenler değil, çatışmaların yol açtığı ekonomik krizden etkilenen çok sayıda kişi de mağdur durumda. Dünya Gıda Programı'nın (WFP) verilerine göre Myanmar'da an itibarıyla 14,4 milyon kişi insani yardıma ihtiyaç duyarken 13,2 milyon kişinin gıda güvenliği bulunmuyor.
Uluslararası camiadan gelen tepkiler yetersiz
Gerek askeri yönetim karşıtı siyasetçiler gerekse bağımsız protestocular, bir yıldan fazladır seslerini duyurabilmek ve ülkelerine demokrasi getirebilmek için çabalıyor. Myanmar ordusu, dünyanın gözü önünde kendi halkını katlederken bu zorbalıklara karşı direnmeye çalışan demokrasi yanlılarının ihtiyacı olan en önemli şey, uluslararası müdahale. Peki uluslararası camia ve sivillere karşı "koruma sorumluluğu" bulunan Birleşmiş Milletler (BM) üzerine düşeni yapıyor mu? Şimdiye kadar gelen tepkiler, alınan kararlar ve yapılan açıklamaların niteliğine bakıldığında bu soruya olumlu bir cevap vermek mümkün değil.
Darbeden bir ay sonra yoğunlaşan çatışmaların ardından sıklıkla gündeme gelen ve demokrasi yanlılarının en fazla ihtiyacı olan "Myanmar ordusuna yönelik uluslararası silah ambargosu" teklifi, Rusya ve Çin'in vetosu ile BM Güvenlik Konseyi'nden geçemedi. Yaptırımlar, Myanmar ordusunun silah satın alabilmesini önlemek için hayati nitelik taşıyordu. Öte yandan, başta Amerika Birleşik Devletleri (ABD) ve bazı Avrupa Birliği (AB) ülkelerinden gelen yaptırımlar, genellikle Myanmar ordusunun üst düzey yetkililerine yönelikti. Orduya silah ve finansman sağlayan uluslararası firmalara karşı ise ciddi bir tavır alınmadı. Çin ve Rusya ise, ABD ile rekabet ettiği her bölgede olduğu gibi Myanmar'da da karşıt tavrını sürdürerek silah satışlarını durdurmadı. Hatta darbeden sonra Batı ülkelerinin askeri yönetime kapısını kapatması, Myanmar'ı Rusya'yla hiç olmadığı kadar yakınlaştırdı.
Myanmar krizinin yükünü, bölgesel yakınlık nedeniyle tek başına sırtlaması beklenen Güneydoğu Asya Uluslar Birliği (ASEAN) ülkelerinin de askeri darbeye karşı bölünmüş tavrı sürüyor. Endonezya, Malezya ve Singapur, darbeyi açıkça kınadı fakat Myanmar ordusuna yönelik caydırıcı nitelikte somut bir adım atmadı. Yakın zamanda Malezya hükümetinden Myanmar krizine dair yapılan cesur açıklamalar, askeri yönetimin tepkisini çekmesi ve darbe karşıtlarının takdirini kazanması bakımından önemliydi. Fakat bölge ülkeleri Malezya'nın tavrını desteklemedi.
BM Özel Temsilcisi, askeri yönetimi meşrulaştırıyor
Uluslararası camianın Myanmar krizine tepkilerinin cılız ve yetersiz kalması bir yana, Kasım 2021'den beri BM'nin Myanmar Özel Temsilcisi olarak görev yapan Singapurlu diplomat Noeleen Heyzer'ın açıklamaları, Myanmar'daki demokrasi mücadelesini resmen zarara uğrattı. Şubat ayında bir televizyon kanalına verdiği röportajda Heyzer, Myanmar'daki siyasi krizin çözümü için taraflara "güç paylaşımı" teklifinde bulunarak, BM adına askeri yönetimi meşrulaştırmanın adeta kapısını araladı. Başta NUG'den üst düzey isimler olmak üzere Myanmar'da insan haklarını savunan çok sayıda kişi, "BM’nin resmen mağdurun katiliyle barışmasını istediğini" dile getirerek Heyzer'ın bu ifadelerine sert tepki gösterdi. Heyzer, 13 Haziran'da BM Genel Kuruluna hitap ettiği konuşmasında 1 Şubat 2021 darbesini "siyasi kriz" şeklinde tanımlamakla yetindi ve askeri yönetime herhangi bir eleştiride bulunmadı. Heyzer'ın, Myanmar'da "sivil yönetime geri dönülmesi için kilit taraflarla görüşmeleri sürdürdüğüne" yönelik ifadeleri, konuşmasında en çok tepki çeken kısımdı. Zira 1958'den beri askerin doğrudan veya dolaylı şekilde yönetime dahil olduğu ülkede sivil iradenin varlığından söz etmek mümkün değil.
Noeleen Heyzer'ın BM adına yaptığı açıklamalar, ülkedeki demokrasi taraftarlarından çok Myanmar ordusuna yaramış görünüyor. Zira askeri yönetim, yakın zamanda, ülkedeki baskınlığını artırma yolunda önemli adımlar atmaya başladı. Bu adımlardan ilki, darbeden bu yana gizli bir yerde tutulan devrik lider Suu Çii'nin, 23 Haziran’da başkent Nepido'daki merkez cezaevinde hücre hapsine alınmasıydı. Bu tarihe kadar güvenlik endişelerinden ötürü yeri gizlenen Suu Çii'yi cezaevine gönderen askeri yönetim, böylece artık darbe karşıtı silahlı veya silahsız gruplardan korkmadığını ilan etmiş oldu.
Askeri yönetim, baskınlığını artırıyor
Bunun yanı sıra askeri yönetimin kurduğu Birlik Seçim Komisyonu (UEC), cunta lideri General Min Aung Hlaing'ın 2023'te yapılacağı işaretini verdiği genel seçimlerde devlet başkanı olarak seçilebilmesi için zemin hazırlamaya başladı. Kasım 2020 seçimlerinde parlamentodaki 440 koltuğun sadece 26'sını elde edebilen ordunun kontrolündeki Birlik Dayanışma ve Kalkınma Partisi (USDP), General Hlaing'ı "yarı sivil" yolla iktidara taşıyabilecek tek merci. Her ne kadar askeri yönetim, NLD ve Suu Çii yanlısı siyasetçilere seçim yasağı getirmiş olsa da 2023'te planlanan seçimlerde USDP'nin, hükümet kurmak için gereken asgari 111 milletvekilini çıkaracak oyu alma olasılığı düşük görülüyor. Bu yüzden UEC, şimdiye kadar uygulanan oy çoğunluğu esasına dayalı sistemi kaldırarak, küçük partilerin daha fazla temsil imkanı bulmasını sağlayacak nispi temsil sistemini getirmeye hazırlanıyor. Böylece General Hlaing, kontrolündeki USDP'nin milletvekili sayısını artırmanın yanı sıra, makam vaatleri karşılığında yanına çekebileceği küçük çaplı ulusal ve etnik temelli partileri de mecliste güçlendirerek devlet başkanlığını garantilemeyi hedefliyor.
Askeri yönetimin 3 Haziran'da, haklarında idam kararı alınan iki protestocunun cezasını onaylaması da hem ülke içinde muhaliflere, hem uluslararası camiaya meydan okuma niteliği taşıyor. Rusya ve Çin'den gelen mühimmat desteği ile ASEAN'daki kadim müttefikleri Kamboçya, Laos, Vietnam ve Tayland'ın siyasi desteğini arkasına alan askeri yönetim, uluslararası camianın dışlayıcı tedbirleri karşısında geri adım atmayacağını ilan ediyor. Öte yandan PDF ve beraberindeki etnik silahlı grupların mücadelesi, dışarıdan silah desteği gelmediği müddetçe, Myanmar ordusunu yıldıracak yeterlilikte değil. Çatışma ortamı, geçen yıl Myanmar ordusuyla mücadele kararı alan ve orduya ağır bedeller ödeten Karen Ulusal Ordusu ve Kachin Bağımsızlık Ordusu gibi silahlı grupların artık çatışmalardan geri durma sinyalleri vermesi sonucunu getirdi. Etnik silahlı gruplardan tam destek alamayan PDF de Myanmar ordusuyla tek başına mücadele edemeyeceğini biliyor. Muhalif silahlı gruplardaki bu yorgunluk hali, Myanmar ordusunun kısa zamanda etnik silahlı grupları barış yapmaya zorlaması ve ülkedeki kontrolü tamamen eline almasını sağlayabilir.
Sonuç olarak bu krizin gidişatını birebir etkileyebilecek devletler çözüm için bir araya gelip somut adımlar atmaya karar vermediği müddetçe Myanmar'da süreç, demokrasi yanlılarının aleyhine işlemeye devam edecek. Aynı şekilde BM, kriz çözme enerjisinin tamamını Ukrayna-Rusya savaşına yoğunlaştırmayı sürdürüp Myanmar sorununu sadece yazılı açıklama ve raporlarla ele almakla yetinirse Myanmarlıları daha kötü günler bekleyebilir.
(AA)